top of page
Search

Suçluluğun Kökenleri ve Görünümü

  • Asya Kabadayı
  • Aug 21, 2023
  • 4 min read

Updated: Sep 19, 2023


Suçluluk duygusu ile kişinin gerçekleştirdiği kötü eylemler ve işlediği gerçek suçlar arasında her zaman bir ilişki var mıdır? Fantezi düzleminde işlenen hayali bir suçun yarattığı huzursuzluk, temelini gerçek bir suçtan alan huzursuzluktan daha az mı ızdırap duyumsatır? Suçluluk duygusunun, yalnızca kötü eylemler sonucunda ortaya çıkmaması gibi hissedilen huzursuzluğun suçun gerçekliği veya hayali olmasıyla her zaman ilişkisi olmadığını da belirtmek doğru olacaktır. O halde neler suçluluk duygusunu uyandırır? Bu duygunun kökenleri nelerdir ve kendini nasıl gösterir?


Ortada suçluluk duygusuna dair bir konu varsa akla ilk olarak Freud’un üstbenlik kavramı gelir. Oidipal çatışmaların mirasçısı olan üstbenlik, ebeveynlerin isteklerinin ve yasaklarının içselleştirildiği bir kurallar bütünü olarak özetlenebilir (Freud, 1924). Oedipus sonrası yerleşen üstbenlik, içselleştirilmiş bir otorite figürü olarak karşımıza çıkar ve bilinçdışı suçluluk duyguları yaratma potansiyeli üzerinden kişinin içindeki ayartılma eğilimini dizginlemeye hizmet eder. Böylece benlik üzerinde, ona ne yapıp ne yapmaması gerektiğini söyleyen bir hakimiyet kurulmuş olur. Kişi üstbenliğinin buyurduklarını ihlal ettiğinde veya yalnızca ihlal etmeyi istediğinde dahi ortaya çıkan duygu suçluluktur.


Bebekler ve küçük çocukluklar arzularının peşinde koşmakta hiçbir engel görmez; isteklerinin karşılanmasını talep eder ve hatta arzularının doyumu geciktiğinde ise oldukça tahammülsüzlerdir. Ta ki her arzunun doyuma ulaşmasının mümkün olmadığını öğrendikleri ve ebeveynlerinin otoriteriyle karşılaştıkları döneme dek. Bu karşılaşma çocuğa arzuları nedeniyle cezalandırılabileceğini de öğretir. Bu bir kere öğrenildikten sonra, otorite figürü olan ebeveyn her zaman orada olmasa bile içselleştirilmiş otorite figürü iç dünyada bir ses olarak kendini hissettirmeye devam eder (Freud, 1924). Belki de çocuğun ebeveynine muhtaçlığı; onun cezadan kurtulma, ebeveyninin onayını alma ve ebeveyninin sevgisini kaybetmeme kaygılarıyla kendini tatminden mahrum bırakmaya başlamasının ilk sebeplerinden biridir.


Bir yandan çocuk, arzuladığı her şeye ulaşmasındaki tek engelin ebeveynleri olduğuna inanır ve bu düşman bildiği ebeveynleri yok etmek ister (Freud, 1916-17). Eğer onlar ölürse, arzularının önündeki engeller kalkacak ve tüm isteklerine ulaşabilecektir. Ancak çocuğun, aynı zamanda ebeveynlerinin sevgisine ne kadar da muhtaç olduğundan bahsetmiştik. Bir yandan sevdiği kişilerin, bir yandan nefret edip ölmelerini istediği ikircikli bir duygu halinde bulur kendini. Suçluluğun kökenlerinden birinin de kişinin sevdiği kişileri yok etmeye dair duyduğu arzudan geldiğini söyleyebiliriz. Ebeveyne dair bilinçdışı nefret duyguları, kişide yok etmeye dair bilinçdışı suçluluk duygusu aşılar.


Bu bağlamda Freud’un üstbenliğin gözünde eylem ve niyetin eşdeğer olduğunu belirttiğini eklemek önemli olacaktır (Freud, 1930). Bu nedenle ötekini yok etmeye dair arzu eyleme konmamış olsa bile yalnızca orada olması derin bir suçluluk duygusu için yeterlidir. Kişi tarafından üstbenliğin buyruklarının hayali ya da gerçek olarak ihlal edilmesi veya yalnızca bu buyrukların zıttı arzuları barındırmış olmaktan ötürü bile kişinin üstbenliğinin kınayan sesini yükseltmeye devam eder. İçselleştirilen otorite figürlerinin izin vermediği dürtüleri ve davranışları yapmayarak suçluluk duygusu azaltılmaya ve ebeveynlerin onayı alınmaya çalışılır. Ancak Freud’un da belirttiği üzere, artık feragat etmek insanı özgürleştirme yetkisini yitirmiştir çünkü eyleme dökülmemiş olsa da dürtü oradadır (Freud, 1930). Üstbenlik arzudan ve dürtüden haberdar olduğu için bu eyleme eşdeğer olmaya devam eder, cezalandırılma korkuları ve suçluluk duygusu artmaya devam eder. Belki eyleme dökülmeyerek dış otorite tarafından cezalandırılma veya sevginin kaybının önüne geçilmeye çalışılmıştır ancak Freud (1930) bu durumda kişinin kalıcı bir içsel mutsuzluk deneyimlemeye devam ettiğini vurgular.


Suçluluk duygusu kendini ne şekillerde gösterir?


Bilinçli bir şekilde duyulan suçluluk ilişkileri onarmayı mümkün kılarak yapıcı sonuçlara gebe olabilir. Ancak bilinçdışı suçluluk çeşitli çarpıtmalar ve olumsuz davranış örüntüleri olarak kendini gösterebilir. Elbette bu çarpıtmaların çeşitleri bulunabilir ve her bir bireyde farklı şekillerde kendini gösterebilir. Yine de birtakım sık rastlanan, örnek olarak incelenebilecek dışavurumları vardır.


Bunlardan bir tanesi suçun bir başkasına yansıtılmasıdır. “Ben suçlu değilim, o suçlu” şeklinde bir düşünme biçimiyle karşımıza çıkan bu durumu Jones (1929), bilinçdışı suçluluğun yarattığı acının sorumluluğunun böylelikle bir başkasına yüklendiği bir mekanizma olduğunu söyler. Kişi; suçladığı aslında kendisi olsa bile kendi suçuyla temas etmenin ağırlığından, başkalarında hatalar bularak ve sürekli başkalarından şikayet ederek kaçınmış olur.


Benzer bir şekilde, kişinin dışarıda zalimler ve düşmanlar yaratma ihtiyacında bu mekanizmanın örneğini görebiliriz (Akhtar, 2020, s.84). Akhtar, bu kişilerin dış dünyada onu cezalandırabilecek, korku duyduğu kişiler/senaryolar yaratarak içsel ceza mekanizmalarının ağırlığından kendisini korumaya çalıştığını söyler. Tıpkı despot bir eşten veya zalim bir işverenden yakınırken olduğu gibi suç bir başkasına atanır; kendisi ise asıl suçlular tarafından haksızlığa uğratılan bir kurban olarak konumlanmış olur. Böylece kişi ilişkilerinde kendisinin oynadığı role bakmaktan kaçınarak suçluluk duygularıyla da yüzleşmemiş olur; nasılsa her şeyin kötü olmasının sorumlusu olan bir zalim dış dünyada yaratılmıştır.


Akhtar (2020, s.85) tarafından örneklendirilen, suçluluğun dışavurumlarından bir diğeri de ıstırabın libidolaştırılmasıdır. Bir diğer deyişle, kişinin suçluluktan duyduğu mazoşist haz ve cezalandırılma ihtiyacıdır. Acıdan haz almaya yönelik bu durum, anormal çocukluk çevresine ve çocukluktaki zalim ebeveyn figürlerine bir uyum tepkisi olarak ele alınabilir (Berliner, 1958). Bu kişilerin kötü muamele gördükleri deneyimleri anlatırken zevk aldıklarını duyumsamak mümkündür. Kendileriyle sık sık dalga geçen, ağır sıfatlar kullanarak kendilerini azarlayan kişilerde bilinçdışı suçluluk duygularının bu mazoşist eğilimlerin tetikleyicisi olduğu söylenebilir.


Bu kişilerin eylemlerini, başkalarında onlara karşı sadistik duygular uyandıracak doğrultuda şekillendirebildiği görülmektedir. Böylece kişi bilinçdışı suçluluğu azaltmak için cezalandırıldığı senaryoları dış dünyada yaratmış olur. Bazı kişilerin ise bilinçdışı suçluluğu hapsetmek adına dış dünyada cezalandırılma arzusuyla kışkırtıcı eylemlerde bulunabildiğini görülür. Bu mekanizma her zaman büyük bir suç işlemek olarak kendini göstermez. Kişinin ısrarlı bir şekilde girişkenliğini ve başarılarını ketleyen tutumlarda bulunduğu senaryolar olarak karşımıza çıkabilir çünkü bilinçdışı suçluluk duyguları başarıya tahammülsüzlüğe neden olmaktadır.


Akhtar, S. (2020). Acının Kaynakları: Korku, Açgözlülük, Suçluluk, Kandırma, İhanet ve İntikam. (Çev. E. Okan Gezmiş). İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Berliner, B. (1958). The role of object relations in moral masochism. Psychoanalytic Quarterly, 27: 38-56.

Freud, S. (1916-17) Introductory Lectures on Psychoanalysis. S.E., 14. Londra: Hogarth.

Freud, S. (1924) The Dissolution of the Oedipus Complex. The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud 19:171-180.

Freud, S. (1930). Civilization and Its Contents. The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud 21: 57-146.

Jones, E. (1929). Fear, guilt and hate. The International Journal of Psychoanalysis, 10, 383–397.


 
 
 

Comments


Commenting on this post isn't available anymore. Contact the site owner for more info.

2023 © Asya Kabadayı

bottom of page